Naje savaş borularının yankısı dağları titretirken, vadideki zaman dondu. Kael'in ordusundaki tereddüt, şimdi tam bir kargaşaya dönüşmüştü. Gri nehir, kendi içinde çatışmaya başlamıştı; bazıları silahlarını bırakırken, Kael'in fanatik takipçileri onları durdurmaya çalışıyordu.
Moaito, bu fırsatı gördü. "Şimdi!" diye bağırdı Sere'ye ve arkalarındaki mağaraya doğru. "Köylüleri buradan çıkarın! Tepenin arkasındaki geçide! Naje savaşçıları size koruma sağlayacak!"
Sere hiç tereddüt etmedi. Mağaraya daldı. "Beni takip edin! Hızlı olun!" Yaşlılara ve çocuklara yardım ederek, onları mağaranın arka tarafındaki gizli bir yarıktan dışarı çıkarmaya başladı. Umut, onlara yeni bir güç vermişti.
Bu arada, Moaito ile "Işığı Yutan Gölge"nin dansı ölümcül bir hal almıştı. Gölge'nin her saldırısı, sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal bir yıkım getiriyordu. Karanlık hançeri, Moaito'nun zırhını değil, onun iradesini ve anılarını delmeye çalışıyor gibiydi. Moaito, Lumer ve Umbra'yı bir kalkan gibi kullanarak savunma yapıyor, dengeyi korumaya çalışıyordu.
Kael, olanları izliyor, öfkeden deliye dönüyordu. Planı kusursuzdu. Ta ki o... o sıradan kız, saf niyetiyle ordusunun kalbine bir şüphe tohumu ekip, Naje direnişine bir işaret verene kadar.
"Korkak!" diye haykırdı Kael, Moaito'ya doğru ilerlerken. "Saklanmak yerine savaşsana!"
Tam Kael, Moaito'ya arkadan saldırmak üzereyken, tepeden aşağı bir ok fırladı ve tam onun önüne saplandı. Bu, Naje direnişinin lideri, yaşlı savaşçı Korvan'ın işaretiydi. Onlarca Naje savaşçısı, tepelerden aşağı hücuma geçti, Kael'in karmakarışık ordusunun içine daldı. Artık bir sürpriz veya felsefi bir çatışma yoktu. Bu, bir savaştı.
Sere, son köylüyü de güvenli geçide iterken, arkasında bıraktığı savaşın sesini duyabiliyordu. İçi rahat değildi. Moaito'yu orada, o iki güçlü düşmanla tek başına bırakmak...
Tam geri dönmeye karar vermişken, bir şey dikkatini çekti. Savaşın kenarında, bir kayanın gölgesinde, kimseye saldırmayan, kimseyle savaşmayan bir figür duruyordu. Lyrian.
Tarihçi, elinde kadim bir deftere bir şeyler karalıyor gibiydi. Yüzünde ne öfke ne de korku vardı; sadece derin, hüzünlü bir ilgi.
Sere'ye mantık diye bir şey söylese de, içgüdüleri onu Lyrian'a doğru çekti. Köylüler güvende olduğuna göre... Bu adamın ne yaptığını anlamalıydı.
Birkaç kaya parçasının ardına saklanarak Lyrian'a yaklaştı. Adam, defterine hızlıca çizimler yapıyor, notlar alıyordu: Savaşanlar, Moaito'nun kılıçları, Gölge'nin hançeri, Kael'in öfkesi...
"Bunu neden yapıyorsun?" diye sordu Sere, sessizce.
Lyrian, irkilmedi. Sessizce onu fark etmiş gibiydi. Defterini kapattı. "Tarih, kazananlar tarafından yazılır, Sere. Ama ben... ben olanları olduğu gibi kaydediyorum. Kazanan kim olursa olsun. Void'in zaferi de, Denge'nin zaferi de... ikisi de tarihin bir sonucu. Ben sadece... son sayfayı yazmak için buradayım."
"Son sayfa mı?" diye tekrarladı Sere.
Lyrian, ona baktı, gözlerinde garip bir parıltı vardı. "Kael, Void'in bir aracı. Ama ben... bir gözlemciyim. Ve bazen, bir gözlemci, oyuncuların hiç beklemediği bir hamle yapabilir." Cebinden, Eşiğin Taşı'na benzeyen, ama rengi soluk, neredeyse cam gibi şeffaf bir taş çıkardı. "Benim taşım... geçmişi ve geleceği değil, olasılıkları görüyor."
Sere'nin nefesi kesildi. "Ne... ne gibi olasılıkları?"
Lyrian, taşa baktı. "Gördüm ki... bu savaş, kim kazanırsa kazansın, bir son değil. Sadece daha büyük bir çatışmanın başlangıcı. Ve bu çatışma... 'Dengenin Odağı'nda değil, çok daha uzakta, hiç kimsenin beklemediği bir yerde başlayacak." Gözlerini Sere'ye dikti. "Ve sen, küçük kız, o başlangıçta çok daha büyük bir rol oynayacaksın. Belki de Moaito'dan bile büyük."
Bu sözler, Sere'yi bir şok dalgası gibi vurdu. Lyrian ne demek istiyordu?
O anda, savaşın merkezinden güçlü bir enerji patlaması geldi. Moaito ve Gölge, sonunda güçlerini tamamen serbest bırakmışlardı. Işık ve karanlık, vadide bir kasırga yaratmıştı.
Lyrian, taşını cebine koydu. "Görüşürüz, Sere. Yolculuğunuz... daha yeni başlıyor." Ve arkasını dönüp, savaşın tam aksi yönünde, ormanın derinliklerine doğru süzüldü. Tıpkı bir gölge gibi kayboldu.
Sere, orada öylece kaldı. Lyrian'ın sözleri kafasında yankılanıyordu. Kael ve Gölge kadar tehlikeli olabilecek, ama tamamen farklı bir tehdit mi vardı?
Savaşın sesi onu kendine getirdi. Moaito'ya geri dönmeliydi. Ama artık zihninde, savaşın ötesinde, çok daha büyük ve daha korkutucu bir gizem vardı.
