Cherreads

Chapter 1 - S1B1: Somme'nin üzerine doğan güneş

Sabahın ilk ışıkları siperin üzerine gri bir pus gibi çökmüştü. Toprak, günlerdir yağan yağmurdan çamur içinde; hava, yanmış barut ve rutubet kokusuyla doluydu. Alman siperlerinde her şey sessizdi. Sadece uzaklardan gelen İngiliz topçularının uğultusu duyuluyordu — bir yıldırma değil, bir sonun habercisiydi.

Onbaşı Thomas Weber, siperin duvarına yaslanmış, tüfeğinin soğuk namlusuna parmaklarını sürüyordu. Uyuyamamıştı. Gökyüzü griydi, ufukta duman vardı. "Bugün gelecekler," dedi yanındaki asker Müller'e. Müller başını salladı, gözleri yorgun, yüzü solgundu.

Bir haftadır İngiliz topları siperleri dövüyordu. Her gün yüzlerce obüs, binlerce şarapnel düşüyordu. Ama beton sığınaklar dayanmıştı. Thomas bunu biliyordu — yukarıda ölüm yağarken onlar aşağıda sadece beklemişlerdi. Şimdi sıra onlardaydı.

Saat 07.20…

Bir subay siper boyunca yürüdü, kısık bir sesle emir verdi:

"Hazırlanın! İngilizler birazdan geliyor."

Thomas tüfeğini kontrol etti, mermilerini dizdi, siperin kenarından yukarı baktı. Dumanların arasında İngiliz siperleri seçiliyordu. Her şey sessizdi. Garip bir sessizlik — fırtınadan önceki sessizlik.

Saat 07.30'da, sessizlik makineli tüfek sesleriyle paramparça oldu. Ufuk çizgisi boyunca yüzlerce İngiliz askeri, düzenli sıralarla, siperlerinden çıkıp ilerlemeye başladı.

Thomas, "Feuer!" (Ateş!) emrini duydu.

Bir anda makineli tüfekler konuştu. Kurşunlar çamuru, havayı, sessizliği deldi. İngilizler yavaş hareket ediyordu — bazıları daha birkaç adım atmadan yere kapaklandı.

Thomas tetikteydi, ama kalbi deli gibi atıyordu. Tüfeğini doğrulttu, nişan aldı, ateş etti. Duman yüzüne çarptı, kulakları uğuldadı. O an, savaş bir emir olmaktan çıkmıştı; içgüdüyle yaşamak ve ölmemek için verilen bir mücadeleye dönüşmüştü.

Makineli tüfek yuvasının önünde toprağa saplanmış bir İngiliz bayrağı parçası dalgalandı. Thomas kısa bir an için nefes aldı. Karşısında, insan yerine gölgeler vardı artık.

Kurşun sesleri neredeyse hiç kesilmiyordu. Toprak, makineli tüfeklerin titreşimiyle sarsılıyordu. Thomas bir anlığına nefes almak için çömeldi, kaskını düzeltti. Kulakları uğulduyordu; siperin içi barut kokusuyla dolmuştu.

Biraz ilerisinde Müller, MG-08'in başında diz çökmüş, tetiğe basılı tutuyordu. Boş kovanlar dizine düşüyor, eli yanıyordu ama bırakmıyordu.

"Onlar hâlâ geliyor!" diye bağırdı Müller.

Thomas başını kaldırdı — sisin içinden hâlâ yeni İngiliz hatları çıkıyordu. Yerde yüzlerce ölü, arkalarında gelenler.

Bir obüs mermisi birkaç metre öteye düştü. Siperin duvarı patladı, taşlar, toprak ve ceset parçaları etrafa saçıldı. Thomas yere kapaklandı, kulak zarları yırtılacak gibiydi. Burnundan kan geldiğini fark etti.

Ayağa kalktı, tüfeğini aldı. Parmakları titriyordu ama tetiği çekti. Her atışta omzu sarsılıyor, duman gözlerini yakıyordu.

O an bir şey dikkatini çekti — "No Man's Land"in ortasında bir İngiliz askeri sürünüyordu. Yaralıydı. Göğsünde mermi vardı ama hâlâ hareket ediyordu. Thomas nişan aldı... sonra durdu.

O kadar yakındı ki yüzünü görebiliyordu. Gençti. Belki 18 yaşındaydı.

Bir an için zaman durdu.

Savaşın gürültüsü bile sustu sanki.

Thomas tetiği çekemedi.

"Thomas! Ne yapıyorsun, ateş et!" diye bağırdı Müller.

Thomas cevap vermedi. O anda İngiliz askerin gözleri ona baktı — korku, acı, çaresizlik... hepsi bir anda o kısa bakışta saklıydı.

Bir saniye sonra, başka bir makineli tüfek sesi duyuldu. İngiliz asker artık kıpırdamıyordu.

Thomas başını çevirdi, gözlerini kapattı.

Siperin duvarına yaslandı, derin bir nefes aldı.

Kolları titriyordu. Dışarıda hâlâ ölüm hüküm sürüyordu ama Thomas'ın içi bomboştu.

Artık ne kazanan vardı, ne kaybeden — sadece hayatta kalanlar.

More Chapters