Bir an sessizlik oldu.
Lysera'nın kaşları çatıldı, bakışları kısa bir süreliğine yere indi.
"Demek o zaman… bana yardım ettiğinde de Luxaris'in adamıydın," dedi; sesinden bile ne kadar şaşırdığı belli oluyordu.
Rrnaun omzunu silkti.
"O zamanlar bunu bilmen gerekmiyordu. Bilseydin, bana o kadar kolay güvenmezdin."
Odadaki hava aniden ağırlaştı.
Thalos ve Sira birbirlerine kısa bir bakış attılar; kimse konuşmadı.
Rrnaun derin bir nefes aldı, ardından başını hafifçe eğdi.
"Müsaadenizle," dedi, kimsenin sözünü beklemeden.
Masaya doğru ilerledi, baş köşedeki sandalyeye oturup sırtını yasladı.
Diğerleri hâlâ ayakta kalmıştı; Rrnaun'un rahat tavrı sanki bu ev ona aitmiş gibiydi.
"Uzun bir yolculuktu," dedi sessizliği bozan ilk söz olarak.
"Ve belli ki konuşacak çok şeyimiz var."
Odadaki sessizlik neredeyse taş kesilmiş gibiydi.
Rrnaun, sandalyeye yaslanmış hâlde hâlâ aynı rahatlıkla duruyordu.
Lysera'nın kalbindeki şaşkınlık yerini gergin bir sessizliğe bırakmıştı.
Auren, ablasının eteğinin bir kısmından tutmuş, onun arkasında duruyordu; eteği sıkıca kavramıştı. Küçük Auren'e Rrnaun korkutucu geliyordu.
Thalos, masanın diğer ucunda ayakta duruyordu.
Yavaş, ölçülü adımlarla ilerleyip sandalyeyi çekti.
Ahşap sandalye zeminde sürtünürken çıkan ses odada yankılandı.
Thalos oturdu, dirseklerini masaya koydu ve Rrnaun'a dikkatle baktı.
"Luxaris Muhafızlarının başkomutanı Rrnaun," dedi ağır bir tonla.
"Ziyaretinizi neye borçluyuz?"
Rrnaun başını hafifçe yana eğdi, gözlerinde belli belirsiz bir tebessüm vardı.
"Doğrudan konuşmayı severim," dedi sakince.
"Bu iyi. Zira ben de vakit kaybetmeyi sevmem."
Kısa bir sessizlik oldu.
Rrnaun elini masanın üzerine koydu, parmak uçlarıyla tahtaya hafifçe vurdu.
"Luxaris Konseyi'nin dikkatini çeken bazı söylentiler var," dedi.
Bakışlarını Thalos'tan Lysera'ya, oradan da Auren'e kaydırdı.
"Son haftalarda kuzeyde görülen hareketlilikler… Kıdemlilerle ilgili izler, raporlar. Bu civarlarda bizzat Kıdemlilere hizmet etmiş, hâlâ yaşayan birilerinin olduğunu söylüyor; bu bazılarını meraklandırdı."
Thalos'un ifadesi sertleşti.
"Yani buraya… bizi sorgulamaya mı geldiniz?"
Rrnaun'un gülümsemesi genişledi.
"Sorgulamak mı? Hayır. Sadece... doğruları duymak istiyorum."
Bir an durdu, ardından sesi neredeyse fısıltıya dönüştü:
"Çünkü Kıdemliler hâlâ bir yerlerde hayattaysa, Luxaris'in bunu bilmemesi... büyük bir hata olur."
O an masadaki hava sanki soğudu.
Lysera istemsizce nefesini tuttu.
Rrnaun'un bakışları bir an için onun gözlerinde sabitlendi—sert, ama sanki geçmişten bir şey hatırlıyormuş gibi.
Thalos sakinliğini bozmadan yanıt verdi:
"Eğer hâlâ bir şeylere inanıyorsanız, Rrnaun… o zaman Kıdemliler'in neden ortadan kaybolduğunu da biliyor olmalısınız."
Rrnaun'un gülümsemesi silindi.
"Belki biliyorum," dedi alçak bir sesle.
"Belki de bilmemem gerekiyor. Ama Luxaris'in gölgesinde saklanan her sır, er ya da geç ortaya çıkar."
Masada gerilim yeniden yükseldi.
Mum ışıkları titredi, sanki hava bir anlığına bile olsa kararmıştı.
Rrnaun derin bir nefes aldı, başını hafifçe kaldırdı.
Sesi bu kez daha derindi, daha kararlıydı:
"Valerith…" dedi yavaşça, ismi neredeyse bir dua gibi telaffuz ederek.
"Lanetin Kıdemliler üzerinde hüküm sürdüğü o günden sonra dünyayı yeniden kurdu.
İnsanların dağılmış krallıklarını birleştirdi; yıkımı bir barış imparatorluğuna çevirdi.
O, Işığın Anası'ydı—Valerith I. Lux Domina."
Bir an sessizlik çöktü.
Rrnaun'un bakışlarında hem özlem hem de hüzün vardı.
"Ben onun ordusundaydım," dedi sessizce.
"Luxaris Muhafızları onun adaletini korumak için var oldu. Her ırktan yetenekli savaşçılar, büyücüler—herkes Luxarise, Valerith için katıldı. O, Tanrıların suskunluğuna rağmen insanlığa, varislere ve diğer ırklara bile yön gösterdi."
Rrnaun'un gözleri masadakilerin üzerinde donuk ama keskin bir şekilde parladı.
"Valerith…" dedi, sesi hem hayranlık hem de ürkütücülük taşıyordu.
"Onu tanıyan biri için söylenecek söz yoktur; onu gören biri için korkacak kadar çok şey vardır.
Ben, onun yanında yürüdüm. Gördüm, izledim… ve yaşadım."
Thalos, Rrnaun'un her cümlesiyle hafifçe omuzlarını gerdi, kaşları çatıldı ama sessiz kaldı.
Sira, dudaklarını ısırarak gözlerini Rrnaun'dan ayıramıyordu.
Auren, ablasının arkasında hafifçe eğilmiş, eteğinin bir parçasını sıkıca tutmuştu; elleri kenetlenmiş, tedirginliği gözlerinden okunuyordu.
Rrnaun devam etti, sesindeki kararlılık odadaki havayı soğuttu:
"Valerith… insanları bir araya getirdi, dağılmış krallıkları birleştirdi.
Ama yaptıkları sadece barış değildi.
Onun için acı, korku ve ölüm birer araçtı; bir hedefe ulaşmanın gerekliliği.
Ben yanındayken gördüm; acımasızdı. Her emir, her karar… kusursuz bir mantıkla, ölümcül bir kararlılıkla uygulanırdı."
Thalos'un çenesi hafifçe sıkıştı; elleri masanın altından sıkıca kenetlendi.
Sira ellerini birleştirip nefesini tutarken, Auren hâlâ ablasının eteğinden sıkıca tutuyordu; gözleri büyümüştü, hafifçe gerilmişti.
Rrnaun, bakışlarını masadakilere gezdirerek devam etti:
"Sadece bir sadakat vardı: bana olanı, ve onun vizyonuna olan mutlak bağlılığım.
O yüzden size şunu söyleyebilirim: Valerith'i anlamadan, yaptıklarını hayal edemezsiniz.
Ve eğer bu kadar sadık birinin gözünden bakarsanız… belki de insan dediğiniz tür, onun yanında her zaman yetersiz kalır."
Sira hafifçe geriye kaydı; Auren hâlâ eteği sıkıca kavramış, nefesini tutuyordu.
Thalos'un gözleri Rrnaun'u sabitlemişti, ama sesi hâlâ kontrollüydü:
"Ve sonra?" diye sordu, dişlerini sıkmış gibi, çaktırmadan gerilimini saklayarak.
Rrnaun'un gülümsemesi kayboldu; gözleri parladı.
"Evet. Ben onun yanında olduğum için hem lanetli hem seçilmiş bir insanım."
Auren tüyleri diken diken olmuştu, Sira artık neredeyse içini çekemeyecek kadar endişeliydi.
Thalos'un parmakları masada sımsıkı kenetlenmiş, dudaklarını sessizce ısırıyordu.
Rrnaun'un sözleri sadece bir itiraf değil, aynı zamanda bir uyarıydı:
"Valerith'in dünyasında kurallar insanlara ait değildir. Ve ben, o kuralları bizzat uygulamış biriyim."
Bir an durdu, nefesini derin aldı, sesi buz gibi keskinleşti:
"Kıdemliler… onları gördüğümde ne kadar yozlaşmış olduklarını ben bile fark etmiştim.
Kendi ırklarına ihanet eden, gücü için insanlığı kullanan bir sürü… o lanetli varlıklar, adaletin ve disiplinin ne olduğunu anlamaya hiç niyetli değillerdi.
Onlar için merhamet bir zayıflık, sadakat bir saçmalık, güç ise tek gerçek şeydi.
Ve işte bu yüzden… onlara olan nefretim, her geçen gün büyüdü.
Onların adını anmak bile tüylerimi ürpertiyor."
Lysera, Sira ve Auren sessizce nefeslerini tutmuş, gözleri Rrnaun'a kilitlenmişti.
Auren ablasının eteğine sıkıca tutunmuş, neredeyse titriyordu.
Rrnaun bir adım ileri attı, sesi daha da sertleşti:
"Ve Valerith'in adını lekelemeye çalışan herkes ama herkes, onlar Kıdemlilerle kafayı bozmuş, yozlamış takipçilerden ibaretti.
Ama Luxaris'in gölgesinde hak ettikleri cezayı buldular. Her biri kendi hırsına yenik düştü…"
Thalos'un gözleri Rrnaun'a dikildi, sessiz ama keskin bir öfke vardı bakışlarında.
"Anlaşılan sana iyi ezber yaptırmışlar. Valerith asıl ihanet eden oydu," dedi sertçe, sesi odada yankılandı.
Bu sözle birlikte Thalos ayağa kalktı, saldırmak için hareketlendi.
Rrnaun, ani bir refleksle kılıcı çekip Lysera ve Auren'in önüne doğru hamle yaptı;
Ama Thalos çok hızlıydı; kılıcını çıkarıp Rrnaun'un kılıcını engelledi ve Lysera ile Auren'in önüne dikildi.
Rrnaun, beklenmedik duraklamayla birkaç adım geri çekildi; gözleri Thalos'a kilitlendi.
Lysera ve Auren, kılıçların arasındaki mesafeyi fark edip birbirlerine yaklaştı; Auren ablasına sıkıca sarılıyordu.
O an odadaki hava adeta donmuştu.
Sessizlik içinde yalnızca nefes alış verişler duyuluyordu.
Rrnaun konuşmaya devam etti, sesi öfke ve nefretle doluydu:
"Siz… Kıdemlilere bizzat hizmet etmiş iğrenç varlıklar!
Sizi… hepinizi… bu dünyadan sileceğim!"
Sözcükler daha çıkmadan, Rrnaun'un kılıcı parlamaya başladı.
Bir ışık huzmesi, soğuk ve ölümcül bir enerji olarak Thalos'un üzerine yöneldi.
Saldırısı inanılmaz yıkıcıydı; gök gürültüsü gibi bir patlama, evin dört bir yanını sarstı.
Taşlar, odadaki mobilyalar, duvarlar… hepsi havaya uçtu.
Rrnaun'un saldırısının etkisiyle ev resmen parçalandı; toz ve enkaz havada dönüyordu.
Dumanlar yükseldi, havada acı bir yanma kokusu yayıldı.
Ve tam o anda, dumanın içinden hafif yeşilimsi-beyaz bir küre belirdi.
Kürenin ortasında Thalos, Lysera, Auren ve Sira… hepsi sapa sağlam duruyordu.
Sira'nın elleri hâlâ bariyerin etrafında parlıyordu; bu koruyucu kalkanı yaratmıştı.
Rrnaun gözlerini kısarak küreye baktı, öfke ve şaşkınlık bir arada yüzüne yansıdı.
"Demek saldırımı atlatmayı başardınız?" sesi sinirli ve keskindi.
Auren ve Lysera korkudan kas katı kesilmiş, birbirlerine sarılıyorlardı.
Küre, havadaki enkazı ve enerjiyi geri itiyor, Rrnaun'un saldırısını tamamen durduruyordu.
Rrnaun, kılıcının ucunda hâlâ parlayan enerjiyle, bariyerin etrafındaki boşlukta titredi; gözlerindeki öfke büyüyordu.
O sırada, diğer Luxaris Muhafızları hızla toplandı.
Ev artık tamamen parçalanmış, etraf alevlerle kaplanmıştı; her yerde enkaz ve duman vardı.
Ama komutanları Rrnaun'un yanında duruyorlardı; gözleri keskin, hazır ve sarsılmaz bir şekilde duruyordu.
Sira tereddüt etmeden, yanıp kül olmuş odadaki döküm ve enkazın arasından Auren'i ve Lysera'nın sürekli yatakta kalan ablasını çıkardı.
Abla, saldırının etkisiyle adeta yanmış bir et gibi simsiyah olmuştu; vücudu ve saçları kömür karasıydı.
Sira hızlıca onu sırtladı, nefesini tutarak dengede durmaya çalıştı.
Sira, bariyerin gücünü kaybetmeden hem onları hem de kendini savunuyordu.
Duman ve enkaz arasında, kasabanın yerlilerinden bazıları hızla alevlerin yükseldiği yere doğru gelmeye başladı.
Ellerinde meşaleler, çubuklar veya basit silahlar vardı ama yüzleri tamamen sakindi; korku ya da panik yoktu, sadece kararlılık vardı.
Thalos, sakin bakışlarını onlara çevirdi ve hafifçe gülümsedi.
"İyi iş çıkardınız," dedi sessiz ama güven verici bir sesle.
"Burada hepimiz ayakta kalacağız."
Rrnaun, gözlerini kasabalılara dikti; bir an gözleri parladı, öfke ve küçümseme arasında gidip geldi.
"Demek tek köpekler siz değildiniz," dedi alçak bir sesle, dudaklarında ince bir gülümseme belirdi.
"Sürü halinde saklanıyordunuz… bu kasabada."
Sira, bariyerin gücünü koruyarak göz ucuyla kasabalılara baktı; hepsi hâlâ sakindi ve kararlıydı.
Auren, ablasının arkasında duruyor hâlâ sıkıca ona sarılıyor, nefesini tutuyordu.
Thalos'un gözlerinde hem hafif bir onay hem de hazır bir mücadele ifadesi vardı; durumu kontrol altında tutuyordu.
Rrnaun'un bakışları artık sadece Thalos ve Sira'ya değil, kasabanın sakinlerine de yönelmişti; gerginlik yeniden tırmanıyordu.
Thalos, Sira'ya seslendi; sesi kararlı ve otoriterdi:
"Sira! Çocukları ve efendimizi buradan götür, hemen!"
Sira tereddüt etmeden, elleri hâlâ bariyerin gücünü tutarken hafifçe başını salladı.
Kasabalılara bir bakış attı; hepsi hâlâ sakin ama kararlı duruyordu, gerektiğinde müdahale etmeye hazırdılar.
Sira, sırtında ağır yaralı Lysera ve Auren'in ablasıyla koşuyor; arkasından Lysera Auren'nin ellerinden tutarak onu hızlıca sürüklüyor ve Sira'yı takip ediyordu.
Deneyimli, donanımlı ve yetenekli Luxaris Muhafızları karşılarında ise yaşlısı, genci, kadını ve erkeğiyle kasaba halkı bir araya toplanmıştı.
Thalos, Rrnaun'a dönerek gözlerini dikti; kılıcı hâlâ hazır, kararlı ve tehditkâr bir şekilde duruyordu.
"Senin ne yapacağını göreceğim, Valerith'in köpeği," dedi sert bir ses tonuyla.
Rrnaun, Thalos'un tavrına kısa bir bakış attı; gözleri bir an parladı.
Hâlâ öfke doluydu ama karşısında duracak birini fark etmişti.
Sira, sırtında ağır yaralı Lysera ve Auren'in ablasıyla koşuyordu; arkasından Lysera ve Auren onu ellerinden tutarak hızlıca sürüklüyordu.
Auren, ablasının elinden sıkıca tutmuştu; arada bir başını çevirip geriye baktı.
Gördükleri, yaşadıkları, yaşanabilecekler… hepsi kafasında bir karmaşa oluşturuyordu.
İçini derin bir korku kaplamıştı; gözleri endişeyle Rrnaun'un ve enkazın arasındaki silüetlere takılıyordu.
Bir yandan kaçmaları gerekiyordu, bir yandan aklında beliren sorular, cevaplanmamış korkular, onu boğuyordu.
