Cherreads

Chapter 7 - Bölüm 6: Acı Gerçekler

Karanlıkta, yıkıntılar arasında iki silüet birer gölge gibi karşı karşıya durmuştu: Thalos ve Rrnaun.

Kasabalılar ise arkalarındaki ateşin turuncu ışıklarıyla yan yana dizilmiş, sessiz bir duvar gibi duruyorlardı.

Sira, ağır yaralı ablayı sırtında taşımanın ağırlığına rağmen hızını kesmedi; nefesi düzensizleşmiş, yüzü küllere bulanmıştı.

Lysera bir yandan Auren'in elini sıkıca tutuyor, bir yandan da arada bir ablasının hâlâ nefes alıp almadığını kontrol ediyordu.

Karanlık sokaklarda ilerlerken Sira'nın sesi titredi:

"Orman yoluna girmeliyiz… ışık izlerini takip edemezlerse şimdilik güvendeyiz."

Ama Lysera durdu.

Ablası öyle yanmış, öyle ağır yaralıydı ki nefesi zayıflamış, göz kapakları kapanacak gibiydi.

"Sira… ne kadar vaktimiz var?" diye fısıldadı.

Sira ter içinde, göz altları karararak yanıt verdi:

"Eğer Luxaris Muhafızları savaş düzenine geçerse… hiç."

Auren, ablasının koluna sarıldı; sesi titriyordu.

"Thalos… tek başına mı savaşacak?"

Bu soru Lysera'nın kalbine bir hançer gibi saplandı.

Gözleri dolsa da güçlü görünmeye çalıştı.

"Thalos yalnız değildir," dedi.

"Sira'nın bariyeri hâlâ onu koruyor… ve kasabalılar da orada."

Fakat bunu söylerken bile içindeki korku artıyordu.

Rrnaun'un gücü karşısında hepsi sarsılmıştı; o sıradan bir muhafız değildi… Valerith'in Kılıcı olarak tanınan bir adamdı.

Tam o anda kasaba tarafından gökyüzünü yaran bir ışık yükseldi.

Metal çarpışmalarının kükreyişi ve gök gürültüsünü andıran ses ormanı titretmişti.

Auren kaskatı kesildi.

"Thalos!!!"

Lysera hemen diz çöküp çocuğu kollarına sardı, yüzünü göğsüne bastırdı.

"Bakma! Auren, sakın bakma!"

Ama Auren'in gözleri çoktan o ışığa kilitlenmişti.

İçini bir şey kemiriyordu: korku, öfke ve ne olduğunu bilmediği başka bir ateş.

Gökyüzü titreşirken, uzaktan gelen metal gürültüsü çocuğun kalbini sıkıştırıyordu.

Lysera, Auren'in başını göğsüne bastırdı.

"Bakma… lütfen bakma."

Auren'in küçük elleri titriyordu; dişleri birbirine vuruyor, bakışları karanlıktan kopmuyordu.

"Sira…" Lysera'nın sesi kırık bir fısıltıya dönüştü.

"Biz… biz Thalos'u böyle bırakıp nereye gidiyoruz?"

Sira kısa bir an durdu, nefesini düzenledi.

"Gitmiyoruz. Şimdi sadece yer değiştiriyoruz."

Lysera şaşkınlıkla gözlerini açtı.

"Nasıl yani?"

Sira, karanlığın içinde ilerlerken bir ağacın kabuğuna dokundu.

Avucunun altında hafifçe ışıldayan eski rünler parladı.

"Thalos'un gücünü herkes bilir. Ama onun yanında duran bizler… yalnızca seyirci değiliz.

Şimdi yapmamız gereken, ağırlığı dağıtmak."

Arkadaki patlamanın şiddeti artınca Sira ürperdi.

"Thalos, Rrnaun'u tek başına tutamaz," diye fısıldadı.

Üçü ormanın daha derinlerine çekildiler.

Ağaçlar kalınlaştıkça çatışmanın ışıkları gölgeler arasında kayboldu.

Sira sonunda durdu.

Ablayı dikkatle yere yatırıp diz çöktü.

Avuç içleri titriyordu; sanki yıllardır sakladığı bir şey nihayet boğazından çıkmak zorundaydı.

Lysera endişeyle yaklaştı.

"Sira? Neden durduk?"

Sira başını eğdi; yorgun, kırık bir nefes aldı.

"Gerçeği söylemeden sizi bir adım daha ileri götüremem."

Auren ve Lysera şaşkınlıkla ona baktılar.

"…Hangi gerçeği?" diye fısıldadı Lysera.

Sira gözlerini kapadı.

Nefesi, yılların yükünü dışarı bırakır gibiydi.

"Çocuklar… ben sandığınız kadar genç değilim. Thalos da öyle."

Auren kaşlarını çattı.

Sira başını kaldırdı.

"Thalos da ben de yüz yaşından büyüğüz."

Lysera nefesini tuttu.

Auren'in dizleri titredi.

Sira devam etti, ama bu kez çok daha ağır bir nefes aldı.

"Size bir şey daha söylemeliyim.

Biz buraya… sadece sizi korumak için gelmedik."

Lysera dondu.

"Sira… ne demek istiyorsun?"

Sira ablanın yerde yanıklar içindeki bedenine baktı.

Gözleri korkudan çok bir tanımayla parlıyordu.

"Biz… bu eve… ablanız için geldik."

Auren'in nefesi kesildi.

"A-Ablamız için mi?! O hep buradaydı zaten!"

Sira başını salladı.

"Hayır, Auren… biz onun sadece sıradan bir abla olduğunu düşünmüyoruz."

Lysera'nın sesi yırtıldı:

"Sira, düzgün söyle! Neden geldiniz?!"

Sira dizlerinin üzerine daha sıkı bastı.

"Çünkü yıllar önce öldüğünü sandığımız… bizzat hizmet ettiğimiz efendilerimizden birinin ruhunun uyanmaya başladığını hissettik."

Auren'in kalbi duracak gibiydi.

"E-Efendileriniz derken…?"

Sira o ağır kelimeyi, ormanın karanlığını kesen bir hançer gibi bıraktı:

"Kıdemlilerden birini."

Orman bir anda sessizliğe gömüldü.

Lysera'nın gözleri doldu, bir adım geri attı.

"A-Ablam… içinde… bir Kıdemli mi taşıyor?"

Auren'in dudakları titredi.

"Hayır… bu olamaz… Ablamız sadece bizim ablamız…"

Cümlesi yarım kaldı.

Sira başını eğdi.

"Keşke söylemek zorunda kalmasaydım. Ama evet… içindeki ruh uyanıyor. Bu yüzden geldik."

Auren öfke ve şaşkınlık içinde bağırdı:

"Gerçekten Kıdemlilere mi hizmet ettin?!"

Sira, acı dolu bir nefes aldı.

"Evet… hizmet ettik."

Auren'in gözünden yaş süzüldü.

"O canavarlara mı?!"

Bu kelime, Sira'yı bıçak gibi kesti.

"Hayır… onlar canavar değildi. Size anlatılanların çoğu doğru değil."

Auren bağırdı:

"O zaman neden herkes onlardan nefret ediyor?!"

Sira'nın boğuk nefesi çıktı:

"Çünkü tarihin diğer yarısı… onu yazanların işine gelmedi."

Lysera fısıldadı:

"Thalos da mı hizmet etti?"

Sira gözleri dolu dolu başını salladı.

"Evet. Thalos da etti. Ben de."

Lysera'nın yüzündeki şok derindi.

Auren çığlık attı:

"Thalos da mı bizden bir şey sakladı?!"

"Saklamak zorundaydık," dedi Sira.

"Gerçeği bilmeniz sizi korumuyordu, öldürürdü."

Lysera gözyaşı döktü:

"Ama biz Thalos'a tamamen güvenmiştik…"

Sira'nın nefesi kesildi.

"Biliyorum… ve bu güveni hak etmediğimi biliyorum."

Auren'in çığlığı daha derin bir yerden geldi:

"Biz sizi ailemiz sandık! Thalos'u abimiz, seni annemiz gibi bildik! Neden söylemedin?!"

Sira'nın yüzünden yaşlar aktı.

"Çünkü bilseydiniz… Luxaris sizi asla rahat bırakmazdı."

Auren yumruklarını sıktı.

"Zaten bırakmadı! Evimiz yandı! Ablam bu hâlde! Thalos ölüyor!"

Lysera: "Şu anda bunu duyamam…" diyerek gözlerini kapadı.

Auren tekrar sordu:

"Neden bize geldin?! Neden ablamı bulaştırdın?!"

Sira çok yavaş bir sesle yanıtladı:

"Ben sizi seçmedim. Biz içeri girmeden önce… ablanız zaten seçilmişti.

İçindeki ruh onu bulmuştu. Onunla bağ kurmuştu."

"Yani… suçumuz yok mu?" diye fısıldadı Auren.

"Hiçbir suçunuz yok," dedi Sira.

"Sizin kaderiniz başkalarının yalanlarıyla çizildi."

Lysera, gözyaşları içinde:

"Thalos… bu yüzden mi bizi korudu?"

Sira:

"Hayır. Sizi sevdiği için korudu. Siz onun geleceği oldunuz."

Sira gözyaşlarını sildi, derin bir nefes aldı.

"Çocuklar… bütün bunlar için özür dilerim. Bundan sonra size her şeyi anlatacağım.

Kimdim, Thalos kimdi, Kıdemliler neydi… ablanızın içindeki ruh ne istiyor… hepsini."

Lysera:

"Sira… gerçekten mi?"

Sira gülümsedi.

"Evet. Artık saklayacak bir şey—"

VİZZZ—

Kısa bir ıslık sesi ok gibi havayı yardı.

Sonra…

Sira'nın göğsüne bir ok saplandı.

Lysera çığlık attı:

"SİRA!!!"

Auren dondu, nefes bile alamadı.

Sira titredi ama düşmedi.

Elini kana bulanmış okun sapına götürdü.

Ormanın karanlığında ağır adımlar duyuldu.

Ağaçların arasından Rrnaun çıktı.

Sol elinde siyah yayı vardı.

Sağ elinde ise…

Thalos'un başı.

Kan hâlâ damlıyordu.

Gözleri boş ve açıktı.

Lysera'nın çığlığı karanlığı kesti.

Auren yere çöktü, ağlayarak başını tutuyordu.

Sira'nın gözleri büyüdü, içinde hem acı hem öfke hem çaresizlik çakıştı.

Rrnaun başı tutarak yaklaştı.

Soğuk bir sesle konuştu:

"İşte bu yüzden… sizin gibi kıdemli köpeklerinin temizlenmesi gerekiyor."

Ve ormanın karanlığı

o anda

onların üzerine

bir mezar gibi çöktü.

More Chapters