Savaş bitti, kazanan taraf olmadı. Mars donanması geri çekildi. Fakat garip olan bir şey vardı: o kadar savaştıktan sonra neden Dünya'nın içine girmediler? Tam Dünya bunu düşünürken, Delta Birliği'nden iki kişinin olmadığı anlaşıldı: Madison ve Alex. Dra'kor onları esir almıştı ve böylece üç Işık Taşı'na da sahip olmuştu.
Bunu gören Kaptan Reid hemen orduyu topladı, fakat Dünya Adalet Ordusu onlara izin vermedi. Kaptan Reid ise geri çekilmedi.
---
DRA'KOR'UN GEMİSİ
Dra'kor'un gemisinin derinliklerinde, soğuk duvarların arasında yankılanan motor sesi, bir kalp atışı kadar ritmik ama ölü kadar soğuktu. Alex, zincirli bileklerini duvara yaslamıştı. Metalin soğukluğu kemiğine kadar işliyordu. Karşısında, hücrenin köşesinde diz çökmüş halde Madison oturuyordu.
Bileğindeki yeşil taş, sanki kendi nabzıyla aynı ritimde atıyordu. Her parladığında, yüzüne yumuşak ama ürkütücü bir ışık vuruyordu.
ALEX: (Sesi kısık, yorgun ama yumuşak)
"Biraz dinlenmelisin.O taşı fazla zorladın."
MADISON: (Taşa bakarak, alçak sesle)
"Zorlamazsam öleceklerdi.Işık... bana ne yapmam gerektiğini fısıldıyor, ama bazen... acıtıyor."
ALEX: (Yavaşça yaklaşır)
"Acı,bazen doğru yolda olduğunun işaretidir."
Madison başını kaldırdı. Gözleriyle Alex'in yüzünü aradı. Bir süre sessizlik oldu; geminin dışındaki sonsuz uzayın sessizliğiyle birleşen bir sessizlik.
MADISON:
"Dünya'daki Hector şimdi bizi merak ediyordur.O her şeyi düzeltirdi, değil mi?"
ALEX: (Hafif gülümser, ama sesi kırılır)
"Evet...O hep bir çözüm bulurdu. Belki şu anda bile bizi geri getirmek için bir plan yapıyordur."
Madison bileğini sıktı. Yeşil taş bir anda parladı, damarlarındaki ışık bileğinin yukarısına kadar ilerledi. Alex korkuyla geri çekildi, ama Madison gözlerini kapatmıştı. Bir an için, taşın içinden Hector'un sesiymiş gibi bir yankı duyuldu. Sonra sessizlik.
MADISON: (Nabzı hızla atarken, fısıldar gibi)
"Onu hissettim...çok uzakta, ama yaşıyor."
ALEX: (Şaşkın, inanmak ister gibi)
"Nasıl...?"
MADISON:
"Bilmiyorum.Taş bazen bana göstermek istemediği şeyleri de gösteriyor."
Alex diz çöküp onun yanına geldi. Bileğindeki ışığın yavaş yavaş sönüşünü izledi.
ALEX:
"Belki bu sadece umut değil.Belki gerçekten bir bağ var aranızda... ya da aramızda."
Madison gözlerini ona çevirdi. O an, hiçbir şey söylemediler. Taşın zayıf ışığı, iki yüz arasındaki kısa mesafede parladı ve sonra tamamen söndü.
ALEX: (Fısıldayarak)
"Bir gün buradan çıkarsak...o bağı buluruz. Hem Hector'u... hem de kendimizi."
Madison başını eğdi. Taş, bileğinde bir kalp gibi titredi. Karanlıkta tek ses, o ritmik parıltının yankısıydı.
