Cherreads

Chapter 16 - 16. Bölüm: Fırtınanın Son Nefesi

Lyrian'ın kaçtığı gölge, odada bir ihanet kokusu gibi asılı kaldı. Ancak şimdilik asıl düşman, odanın ortasında dönmeye ve dengesiz enerji yaymaya devam eden çatlak kristaldi.

Moaito'nun sorusu odada yankılandı: "Nasıl yok edeceğiz?"

Sere, hâlâ şarkısının ve direnişinin adrenalin dolu gücüyle titriyordu. Göğsündeki Eşiğin Taşı, kristale doğru güçlü ve sıcak bir şekilde çekiyordu. Lyrian'ın saldırısına verdiği tepkiyi düşündü. Onu yok etmek için değil, onarmak için güç kullanmıştı.

"Yok edemeyiz," diye fısıldadı Sere, gözleri kristale dikili. "Kael gibi düşünemeyiz. Bu kristal... bu sadece bir araç. Bozuk olan, onun içinden akan enerji. Onu temizlemeliyiz. Dengeyi geri getirmeliyiz."

Moaito, bu sözler karşısında hafif bir şaşkınlıkla Sere'ye baktı. Bin yıllık bir savaşçının "yok et" içgüdüsüyle yetiştirilmişti. Ama Sere haklıydı. Onlar birer yıkıcı değil, tamirciydiler.

"Nasıl?" diye sordu, bu sefer sesi daha yumuşak, bir öğrencinin sorduğu gibiydi.

"Bana güven," dedi Sere, kararlı bir ifadeyle.

İkisi, kristalin önünde durdu. Sere, Eşiğin Taşı'nı avucunun içine aldı. Moaito ise, Lumer ve Umbra'yı, saldırı pozisyonunda değil, birer kanal gibi kullanmak üzere hazırladı. Işık ve gölge kılıçları, kristale doğru nazikçe parladı.

"Şimdi," diye fısıldadı Sere. "Bana enerjini ver. Işığını ve gölgeni. Ama saf, yargısız, sadece var olan gücünü."

Moaito, gözlerini kapadı. Bin yıllık disipliniyle, kılıçlarındaki enerjiyi, yok etmek için değil, beslemek için odakladı. Lumer'den saf, parlak bir ışık; Umbra'dan derin, sakin bir gölge aktı. Bu iki zıt güç, birbirini yok etmek yerine, Sere'nin ellerinde birleşti.

Sere, bu birleşmiş enerjiyi Eşiğin Taşı'ndan geçirerek kristale yönlendirdi. Dokundukları an, kristal şiddetle titredi. İçindeki siyah ve beyaz çatlaklar, mücadele ediyor gibiydi. Dışarıdaki fırtına bir an için şiddetlendi, kulakları sağır eden bir uğultu çıkardı.

Sere, ter içinde, dayanmaya çalışıyordu. Bu, fiziksel bir savaştan çok daha yorucuydu. "Hayır!" diye haykırdı, sesi çabalarken titriyordu. "Bu senin doğan değil! Sen bir haberci, bir değişim taşıyıcısısın! Hatırla!"

Sanki kristal onun sözlerine yanıt verdi. Titreşim değişti. Mücadele eden bir çatışmadan, bir arınma, bir temizlenme sürecine dönüştü. Siyah lekeler, kirli bir suyun arıtılması gibi dağılıp yok oldu. Beyaz, kırılgan çatlaklar ise yumuşayarak, kristalin doğal berraklığına karıştı.

Son bir titremeyle, kristal duruldu. Artık saf, berrak ve içinden yumuşak, dengeli bir ışık yayıyordu. Aynı anda, dışarıdaki korkunç gürültü kesildi. Yerini, taze, temiz bir dağ rüzgarının ıslığı aldı. Fırtına dinmişti.

İkisi de yere yığıldı, enerjileri tamamen tükenmişti. Ama yüzlerinde, zaferden daha derin bir şey vardı: Tamamlanmışlık.

"Başardık," diye soludu Sere, yere uzanmış halde.

Moaito, ona baktı. "Sen başardın," diye düzeltti, sesinde hiç olmadığı kadar sıcak bir ton vardı. "Sadece gücü değil, bilgeliği de öğretiyorsun."

Bu huzur anı, uzun sürmedi.

Tapınağın girişinden bir gürültü duyuldu. İçeri, yaralı ve bitkin düşmüş, ama hâlâ ayakta duran bir figür sürüklendi. Finn, sınır köyünün bekçisi. Zırhı parçalanmış, yüzü kan ve toz içindeydi. Neredeyse nefes alamıyordu.

"Diğer... diğerleri..." diye boğuk bir sesle konuşabildi. "Köylüler... onları bir mağaraya sakladım... ama... onlar geliyor." Gözleri korkuyla faltaşı gibi açılmıştı. "Kara bir ordu... Aethelburg'dan yürüyerek geliyorlar. Ve... ve önlerinde o var. Kael. Ve yanında... yanında bir kadın. Işığı yutan bir gölge gibi."

Finn'in son enerjisi de tükenmişti ve yere yığıldı.

Moaito ve Sere, donakalmış bir şekilde birbirlerine baktılar. Rüzgarın Doruğu'ndaki zaferleri, daha büyük bir savaşın sadece ilk çarpışmasıymış gibi hissediliyordu. Kael sadece zaman kazanmıyordu; bir ordu topluyordu.

Ve şimdi, yanında "ışığı yutan bir gölge" vardı. Yeni ve bilinmeyen bir tehdit.

Sere, yavaşça ayağa kalktı. Yorgunluğu, yerini sarsılmaz bir kararlılığa bırakmıştı. Finn'e, sonra da Moaito'ya baktı.

"Demek istedikleri savaş bu," dedi, sesi çelik gibi. "Öyleyse savaşalım."

Zafer anları kısaydı. Ama onlar, bir sonraki fırtınaya hazırdı.

More Chapters